28.9.09

Yazık ettik insanoğlu?


Şekilci olup çıktık. Nasıl yaşanması gerektiğini “Hayat Veren” den öğrenmeyince hayat verilenlerden öğrenmeye çalıştık. Normal bir çabaydı bu aslında. Ama hayat verilenlerin yaşantısı “en güzel hayat sahibi” nin hayatından uzaklaştıkça bizde kendimize yabancılaştık. Taklide başladık. Yaptığımızı doğru sandık. Çünkü atalarımız böyle yapıyordu. Biz onların sadece bize, topluma dönük yanlarını gördük, onu örnek aldık. Düşüncelerini göz ardı ettik. Halının altına süpürdük, ev temiz sandık. Kendimizi kandırdık. Düşünceye yanaşmadık. İbadetlerin ruhunu kaybedince kendimizi de kaybettik. İbadetlerin amacını kavrayamayınca şekilci olduk.

Düşünmeden, anlamadan yapılan ibadet kimi nereye ulaştırır ki? İnsan neden ibadet eder ki? İhtiyaçtan mı yoksa görüntü olsun diye mi? Midemizi besleyip ruhu aç bırakınca hırçınlaştık. Kimimiz şirke düştü, kimimiz günahı adet haline getirdi. Kimimiz çok şükür doğru yolda.

İnsan neden namaz kılar ki? İnsan neyden ibaret olduğunu kavrayamadı mı neden ibadet eder ki? Bu kavrayış bütün hayatını kurtarmaz mı?

İç zenginliklerimizi kaybedince dış zenginliklerimizi içimize yamamadık. Huzur bulmak için geceyi kullanmak yerine uykuyu tercih ettik mesela. Her an günahla yüz göz olan yüreğimizi, yüzümüzü gözümüzü koruyamadık. Tevbe de etmedik mesela. Hatta kendimizi haklı gördük şeytana karşı. Allah’ım nasıl bir aldanış bu?

Şekilciliğin içine daldık. Dini böyle algıladık. Hatta dünyayı ahretten ayırdık.

Geceler boyu uyuduk. Uyutulmaya alıştırıldık. Hatta ölümü ebedi uyku sandık. Rahat uyu dedik arkasından. Kim memnun kaldı bundan?

Ölümü hayatın bir devamı olduğunu unuttuk. Pavlus un Hristiyanlığı algıladığı gibi dünya işlerini ahret işlerinden ayırdık. Kendimizi kendimizden ayırdık. Ayrılık ne getirdi ne götürdü? Bizi bizden aldı, bizi bizle baş başa bıraktı. Kendimizi anlayamadık, başkalarına sırt döndük. Ayıp ettik. Hem de Kime karşı ey insanoğlu?

Bilmediğimizi tarif etmeye kalkıştık. Tarif edemeyince tahrif ettik. Yazık ettik insanoğlu.